Son Osmanlıların izinde...

Osmanlıyı anlamak zor, tanımlamak zor. Bunun için burada herhangi bir gayret sarfetmeyi de düşünmüyorum. Biz farklı bakış açısıyla ve farklı bir mantaliteye sahip bir toplumda, farklı değerleri taşıyan öğretmenler ve çeşitli çevre şartları altında yetiştiğimiz için o dönemi anlamamız çok zor hatta imkansız.

Sürgündeki hanedanın bir kısmı Nice'te Promenade des Anglais sahilinde oturuyorlar.



Yılmaz Öztuna 14 ciltlik Türkiye Tarihi Ansiklopedisinin son ciltlerinde Osmanlı zamanında yetişen meyve ve sebzelerden bahsederken şu ifadeleri kullandığını hatırlıyorum: O zaman ki şeftalinin tadı bile şimdi yediklerimizden çok farklıydı.

Bahsedilen bir imparatorluk, bahsedilen bir hanedan ve saltanat. Hatta bahis mevzusu olan dünyadaki tüm müslümanların halifesi sıfatını taşıyan bir sultan.

Halkı tebaası olarak gören, çocukları olarak gören bir baba, vatanı ise evi olarak gören bir aile reisinden bahsediyoruz. Ve ona, ailesine hatta hanedandan olmayan akrabalarına bile reva görülenler... çok acı.

San Remo'da bulunan Villa Manolya
“Hain”  yaftasını kullandıklarında gülmem geliyor; insanlar düşünmeden hain sıfatını nasıl da yapıştırabiliyorlar. Monarşilerde Sultan – İmparator – Padişah – Kral hain olmaz, olamaz. Fakat başka idare tarzlarında muvakkaten iş başına geldikleri için hain olabilir, olmuştur da. Mantık dersi okumadınız mı yoksa?

Son seyahatimizde San Remo, Nice ve Menton’a da gittik. Yaşanan acıları burada daha derinden hissettik. Hayatında askerlik dışında bir mesleği olmayan koca koca adamlar, ufak bebeler, sarayda yetişmiş kadınlar. Ne olduğunu anlamadan, ne olduğunun farkına varamadan bu vatanın evlatları, yani kendi evlatları(!) tarafından sürüldüler.

Nice'te hanedanın ikamet ettiği Carabacel Caddesi üzerinde bulunan mekan
Servetlerini götüremediler, mallarına mülklerine “milletin oldu” diyerek kendileri el koydular. Ve bazılarının hazin sonları bizim turistik bir seyahat esnasında Nice’in Promonate des Anglais sahil yolundaki denizi seyir için oturduğumuz banklarda, açlıktan ölmek oldu.

Bu millet dünya arenasında çektiği zilletin sebeplerini kendinde ve yaptıklarında arasın, pişmanlığını dile getirsin, dürüst olsun. Belki o zaman eski günlerimize geri döneriz.

San Remo’da önce Villa Nobel’de sonra Villa Magnolia’da kalan son sultan, Vahideddin Han’ın çektiği nasıl bir acıydı. Kendisi de zaten bu millet halifesine sahip çıkar diye düşündüm, yanılmışım dememiş miydi?

Sultan Vahideddin'in Şam'daki kabri
Parasız kalınca haciz konulan cenaze ve romanlara konu olabilecek maceralar.

Peki Abdülmecid Efendi uzun seneler Nice’de kaldıktan sonra Paris’te, Paris Camii’nden 10 sene cenazesinin beklemesi...

Sultan Vahideddin'in tabutu - Vila Magnolia (Villa Manolya), San Remo
Menton’da Sultan Vahideddin’in ablası Mediha Sultan’ın vefatı. Torunu Fethi Sami Baltalimanı’nın çocukken bakkaldan ekmek alırken münakaşası, bakkalın artık size ekmek yok deyince; "O zaman açlıktan ölelim mi yani?" sorusuna bakkalın şaşırması ve vaziyeti anlayınca ekmek vermeye devam etmesi.

Hanedanın bir kısmının kaldığı Menton sahili
Mediha Sultan’ın oğlu Sami Necip’in evsiz kalıp sahilde bankta çaresiz oturması ve daha önce tanıştığı ve yine sürgünde olan bir Rus asilzadesi ile karşılaşması, onların evlerine muvakkaten geçmeleri.

Mehmet Orhan efendi Nice'te meşhur Hotel Negresco'nun hemen önünde

Mehmet Orhan efendinin Nice'teki kabri
Daha anlatılacak çok acı hikayeler var. İlgili kaynakları okumanızı tavsiye ederim.

Côte d’Azur‎ seyahatimizin detaylarını şehir şehir paylaşacağım.

Yorumlar