Cumhuriyetin İlk Seçimleri


Günün anlamıyla ilgili yazılar yazma adetim yok fakat bu yazının bugüne denk gelmesi tamamen bir tesadüf oldu. Bu yazımın temel kaynağını İkinci Meclisin tek bağımsız milletvekili Kadirbeyoğlu Zeki Bey'in hatıraları teşkil etmektedir.

O zaman intihabat vilayetlerde ayrı ayrı yapılıyor ve kaza merkezlerine bile birer ikişer gün fasıla ile mütehib-i saniler rey veriyorlardı. Bugün ki gibi bütün memleket bir anda ve bir günde meb’us seçimi yapılmıyordu. 
Süvari, seyyar jandarma taburu kaza merkezini ihata ederek (kuşatarak) tabur kumandanı bir müfreze ile ayrıca belediye dairesini çevirip kendisi de içeri girdi. 

“Biz buraya intihabı yaptırmak için geldik, intihab bizim yanımızda yapılacak ve her müntehib-i saninin yazdığı veyahud yazdıracağı pusulaları göreceğiz. Hükümet’in istedikleri adamlardan başka hiç kimseye rey verilemez” dediler.

Açık ve sarih tehdid karşısında Belediye Reisi Hacı Alaeddin Bey merhum: 
“Efendiler, bizim elimizdeki intihab kaanununda sizlerin bulunacağına dair hiçbir kayıd yoktur ve halk da kendi vekilini kendisi seçeceğine dair maddeler vardır.

Kumandan: “Biz emir aldık. Müntehib-i saniler Hükümet’in gösterdiği zevata reylerini verecek. Vermedikleri takdirde biz verdirteceğiz. Başka münakaşa istemez” diyerek kesip atarlar. Bunun üzerine Alaeddin Bey: “Madem ki böyle emir aldınız, biz de iştirak etmiyoruz ve çıkıyoruz, sizler de istediğiniz gibi oturabilirsiniz” der. 
Neticenin bu hali kesbedeceğini hiç de ümid etmeyen Kumandan hayretler içinde apaşarak, Binbaşı doğruca telgrafhaneye koşup, evvelce aldıkları talimat dairesinde Mustafa Kemal Paşa’yı aramaya mecbur kalırlar.  S. 186-188

Bu satırları yazan Kadirbeyoğlu Zeki Bey’in bütün bunlara rağmen müstakil (bağımsız) milletvekli olarak meclise girmeyi başardığını görebiliyoruz. Bundan sonrada gerek mazbatısını alırken ve gerek diğer prosedürlerde yaşadığı sıkıntılar bitmemiş, artarak devam etmiş, sonunda Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası üyesi olması sebebiyle, İzmir suikasti hengamında gözaltına alınmıştır.

Seçimlerden verdiğimiz örneğe, meclisteki oylamalarla ilgili birkaç satır daha eklemek istiyorum.
Meclis’te muhalefet yoktu ve olmazdı da. İleride olmak ihtimali olsa bile, zamana bağlı idi. Hükümet’ten  gelen herhangi bir  kaanun layihasına muhalefet kimin haddine düşmüş. Millet namına öyle bir hatayı irtikaba cür’et eden herhangi bir meb’us o dakikada afaroz edilir.

Fırka, mevki-i iktidarda kaldığı müddetçe yalnız değil siyasi  hayatında, medeni hukukundan mahrum eşhas gibi idare-i maişetini tedarike çok büyük müşkülatlara maruz kalacağı gözüküyordu. (Nitekim başımıza geldi.)
Bunun için Meclis’e gelen bütün levayih-i kaanuniye (kaanuni layihalar) bir-iki meb’usun ufak-tefek beyanatını müteakip, eller yukarı, kollar aşağıya, kabul kabul sadaları arasında bir sinema filmi gibi gelip geçiyordu.
Çok acı olmakla beraber, yine bir hakikat olan bazı meb’usların intihab dairelerinde, halk tarafından ufak-tefek bazı suallere maruz kalmaları bile güçlerine gittiğinden:  “Eeee... Efendiler, siz çok oluyorsunuz, biz sizin meb’usunuz değil, Paşa’nın meb’usuyuz” dedikleri kemâl-i teessürle görülmüştür. Ne acı hakikat...

Meb’usan intihab değil, doğrudan doğruya onun emriyle tayin olunur. Formalite itibarı ile de söz de a’raya (oylara) müracaat edilirdi. Valilere şiddetli emirler verilir, halk intihaba ister iştirak etsin, ister etmesin rey sandıkları açıldığı vakit Paşa’nın gösterdiği eşhasın tam ve mutlak olarak seçildiği görülürdü.

Zavallı halk, o gün içinde bugün için de tam manasıyla kendi iradesine hakim olmamış ve olamamıştır. S. 286.
3 Mart 1924 Pazartesi, Şer’iyye Vekaleti’nin ilgası, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekili’nin vekaletten ayrılması, Hilafet’in ilgası ile Hanedan-ı Saltanat’ın harice teb’iydi. 

Mustafa Kemal Paşa’da meb’uslar arasında oturmakta idi. Bu mesele hakkında söz alan iki meb’us çıktı. Biri bendim. S. 197.

İşte bu muhalefetinde Zeki Bey, Mustafa Kemal’le karşı karşıya gelmiş. Kendisinin ilerleyen satırlarda anlattığına göre, Mustafa Kemal’in işaretiyle kendisine söz söylemeye kalkan iki-üç kişiyi perişan eder ve sonunda tahammül edemeyerek doğrudan doğruya kendisine: “Paşa, paşa, ben ne Hanedandanım ne de mensubtum. Ben bir hakikati ve kendi görüşümü müdaafaa ediyorken, siz  boyuna işaret vererek karşıma adam çıkarmak istiyorsunuz. Ben senin gibi de, Bendegan-ı Hazreti Şehriyari’den değilim. Tard olunduğum halde, Erzurum Kongresi’ne Yaveran-ı Hazret-i Şehriyari Kordonu’nu kemal-i fahr-i mübahatla sinene takarak geldin. Ve bugün de hala altın imtiyaz madalyasını göğsünde taşıyorsun. Mektebden çıkıyorken sadakat yemini ben değil sen yaptın. Kızaracak yüz benim de yüzüm değildir” diyerek kürsüyü terketmiştir.

Mustafa Kemal hiç me’mul etmediği bir hücuma maruz kalınca baygınlık geçirdi. Yaveran, hemen odasına naklederek, beş dakika sonra da otomobili ile Çankaya’daki köşküne naklettiler. Sonradan aldığım bir habere göre “öldürün” demiş. S. 201.

İsmet İnönü’nün (o zamanlar başvekil) kendisini odasına çağırdığı, fakat oda da Halid Paşa’nın olduğunu, sonradan iki kişinin daha gelerek kapıyı içeriden kilitlediklerini. Zeki Bey’de tabancasını çıkararak kendini müdafaa ettiğini ilerleyen sayfalarda uzun yazmaktadır.

İşte seçimler ve ikinci meclis’in durumu bu idi. Daha önceki bir yazımda Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi esnasında birinci meclis’den bahsetmiştik. İkinci meclis’de daha sonraları Mustafa Kemal’e muhalif olabilecek insanlarda bir oyunla ortadan kaldırılmıştır. Bu oyunun adı, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurulması ve İzmir Suikasdi meselesidir. Bunu da bir başka zaman açıklamaya çalışalım. 

Yorumlar