Hindistan: Bir İslam diyarı!

Endülüs’e yaptığım seyahatten sonra 800 seneden fazla İslam hakimiyetinde kalan bu bölgede yaşanan acılardan bahsederken, müslümanların kendi aralarındaki münakaşalarla meşgulken düşmanları tarafından nasıl gafil avlandıklarını ve memleketlerini, canlarını kaybettiklerinden bahsetmiştim.

Aynı şekilde Hindistan’da bir İslam diyarı. Çeşitli bölgeleri 1000 seneden ziyade İslam hakimiyetinde kalmış. En sonunda İngilizlere tüm kıt'ayı kaptırmışlar. İngilizler ülkeden çekilirken Hindistan’dan yavru ve uydurma bir ülke daha çıkartıp müslümanlara özgürlük vadederek onları kendi hallerine bırakmış.

Jan Huyghen van Linschoten'in haritası

Henüz hicri 93 senesi, miladi 712 senesinde meşhur Haccac-ı Zalim’in yeğeni Muhammed bin Kasım es-Sekafi henüz 17 yaşındayken komutası altındaki ordusuyla birlikte Multan’a kadar olan bölgeleri güneyden fethetti. Bundan yaklaşık 300 sene sonra Sultan Mahmud Gaznevi Hindistan üzerine 17 sefer yaptı. Osmanoğullarının diğer Türk beylikleri ile uğraşmayıp Bizans üzerine sefer düzenlemesi stratejisi nasıl bu bölgeleri İslam toprağı yaptı ise, Gazneliler Hindistan üzerine yaptığı seferlerle bu bölgenin kalıcı bir İslam memleketi olmasının temellerini attı. Abbasi halifesi kendisine ilk defa Sultan unvanı verdi. Pakistan’ın meşhur Lahor şehri Gaznelilerin mirasıdır. Gaznelilerin hakimiyeti 1187 senesine kadar sürmüştür.

Gazneliler
Gazneliler’den sonra fetih bayrağını devralan Gurlular zamanında Ecmir ve Delhi fethedildi. Gurlu sultanı komutanı Kutbeddin Aybeg’i Hindistan’ı fethetmekle vazifelendirdi. Tarihte meşhur Delhi Türk Sultanlığı olarak geçen hanedanlar serisinin ilkini Kutbeddin Aybeg kurmuştur. Delhi’deki Kutub Minar onun eseridir. Cengiz Çandar, “Benim Şehirlerim” isimli eserinde “Kutb Minar’ı gören ateist; ya dindar olur ya da insanoğlunun imanı, gücü, emeği, sebatı, becerisi, ustalığı, dehası ve akla gelebilecek ne kadar olumlu sıfat olabilirse bunların tümü karşısında saygının ötesinde, huşu ile eğilmekten başka elinden bir şey gelmez” demektedir.

Kutb Minar
Şemseddin İltutmuş bütün Hindistan’ı ele geçirmişti. Kendisi aynı zamanda Kutbuddin Bahtiyar Kâkî hazretlerinin bağlılarındandır. [İslam alimleri siyasete karışmamış ama her zaman idarecilere vazifelerini düzgün ve İslamiyete göre yapmaları için gerekli ikazları da yapmışlardır.]

İltutmuş’tan sonra İslam dünyasının ilk ve tek kadın hükümdarı Raziye Begüm Sultan olmuştur. Delhi Türk Sultanlığı Moğol istilasından Hindistan’ı korumuşlar, İslam memleketlerinde yaptıkları yıkımı burada da yapmalarına mani olmuşlardır.

Raziye Begüm Sultan (Kaynak: internet)
Delhi Türk Sultanlığı olarak tanımlanan bu devirde hüküm süren hanedanlar; Memlüklüler (1206-1290), Halaçlar (1290 – 1320), Tuğlukşahlar (1320 – 1398)'dir. 1398 senesinden itibaren Timuroğulları bu bölgeye gelmişler.

İzmir’e kadar Anadolu’yu da alan Emir Timur Delhi’yi de almış, zenginliklerini taşımıştı. Emir Timur alimlere hürmet ederdi. Oğlu Miran Şah hurufileri tepelemiş, diğer oğlu Şahruh devletini devam ettirmişti.

1413 senesine kadar Timuroğullarının yönetiminde kalan bölgede daha sonra Seyyidler (1414-1451) ve Lodiler (1451-1526) hüküm sürmüştür.

Babürlülerin saltanat geçiti
Timur Han’ın oğlu Miran Şah’ın torunlarından Babür Şah çok mücadele ederek Hindistan’ı ele geçirmiş ve burada uzun süre devam edecek olan devletinin temeli atmıştır. Babür 1526’da Lodi Hanedanı’nın son hükümdarı İbrahim Lodi’yi Panipat Meydan Muharebesinde yenerek devletinin kuruluşunu kesinleştirmiştir. Babürlüler veya Gürgâniye ismiyle bildiğimiz bu Türk-İslam devletine batı litaratüründe Mongol İmpratorluğu diye gelmişlerdir. Babür Şah'ın asıl ismi Zahireddin Muhammed Babür’dür.

Babür Şah (Lahor Müzesi)

Babür Şah’ın oğlu Hümayun (Nasıreddin) tahtını 15 yıl Afganlı Sûrî Şir Şah’a kaptırdı fakat tekrar mücadele ederek 1555 senesinde geri aldı. Mücadelesi esnasında Safeviler’den yardım almıştı. Babür Şah, Şah İsmail Safevi’den yardım alarak Semerkand’ı almış, Hümayun Han, Şah Tahsmahb’dan yardım olarak ülkesini geri almıştı.

İbrahim Lodi
Hümayun Han’dan sonra oğlu Ekber Şah (Celaleddin) tahta geçti. Oğlu olmuyordu. Agra’dan Fetihpur’a kadar yürüyerek gelip Selim Çeşti hazretlerinden dua istedi. 3 erkek oğlu oldu. Hepsinin ismini Selim verdi. Rajistan damadı oldu, Hintli hanımından etkilendiği söylenmekle beraber, İslam gayreti yoktu. Kendisi din-i ilahi ismini verdiği yeni bir din kurdu. Zamanında müslümanlar çok zulüm görürken, hindu adetleri ve İslam dışı tatbikatlar devlet katında yapılır oldu.

Ekber Şah’ın oğlu Selim Cihangir (Nureddin), babasının yaptıklarını devam ettirmedi. Din-i ilahi saçmalığını ortadan kaldırmakla beraber devletinde şii nüfusuna engel olamadı. İran’lı karısı Nur Cihan ismiyle bilenen Mihr-ün Nisa ile evlendi. Zamanın en büyük İslam alimi İmam-ı Rabbani Ahmed Faruk-i Serhendi’yi hapsetti.

Nur Cihan (Mihr-ün Nisa)
İmam-ı Rabbani Hazretleri Redd-i Revafıd isminde, rafiziliğin içi yüzünü anlatan bir kitap yazmış ve bunu Özbek Hanı, Abdullah Han’a göndermişti. Bu kitabı şiilere gösterin, kabul ederlerse ne âlâ, etmezlerse onlarla harp etmek lazım olur demişti. Abdullah Han Safevilerle mücadele etmiş ve daha önce kendisine ait bazı şehirleri ele geçirmişti.

Bu ve başka sebeplerden İmam-ı Rabbani hazretlerini Sultan’a şikayet ettiler. Sultan, kendisi ve talebelerini çağırmak üzere oğlu Şah Cihan’ı gönderdi. Şah Cihan İmamı severdi. Kendisine sultana secde etmenin caiz olduğuna dair bir fetva getirdi. Babasına karşı onu savunmayı düşünüyordu. İmâm-ı Rabbani hazretleri bu fetvanın sadece zaruret olduğu zamanlar için verildiğini söyledi ve tek başına gitti. Sultanın sorularına çok doyurucu cevaplar verdi. Sultanın kendisi bu yüksek hakikatleri anlayabilecek kapasitede olmadığı halde neşelendi. Etrafındakiler kendi uğraşmalarının boşa gittiğini sezerek sultanı tekrar etkilediler, bunun talebeleri çoktur, isyan çıkarabilir diye sultanı etkileri altına aldılar.

İmam-ı Rabbani hazretleri 2 sene kadar Guwalyar kalesinde hapiste kaldı. Talebeleri sultana karşı ayaklanmak istediler ve haber gönderdilerse de hazret-i imam bunu istemedi. Sultan daha sonra pişman olup, hapisten çıkardı, bir müddet daha askeri arasında bulunmasını istedi. Daha sonra memleketine gönderdi, kendisi özür dileyip talebelerinden oldu.

Selim Cihangir hanın oğlu Şah Cihan (Şihabüddin) babasını tahttan indirmek istedi. Fakat muvaffak olamadı. İmam-ı Rabbani hazretlerinden dua istemek için geldi. İmam-ı Rabbani hazretleri biraz daha sabret, yakında taht sana kalacak dedi. Bu şekilde de oldu.

Mümtaz Mahal (Ercümend Banu Begüm)
Şah Cihan’ı bütün dünya yaptırdığı Tac Mahal ile tanımaktadır. Sevgili karısı Mümtaz Mahal için yaptırmıştır. 14. çocuğunu doğururken vefat eden Mümtaz Mahal için yapılan bu türbenin tamamı beyaz mermerdendir. Mimar Sinan’ın talebesi de şaheserin mimarları arasındadır. 4 tarafında bulunan minareler 9 derece açıya sahiptir. Bir deprem olması durumunda kubbenin üzerine düşmeyecek şekilde tasarlanmıştır. Vefatına yakın nehrin hemen karşısına kendisi için de siyah mermerden bir benzerini yapmak istediği söylenir. Bunun üzerine oğlu Alemgir Evrengzib (Muhyiddin) tarafından tahttan indirilmiştir.

Evrengzib zamanında Babür Devleti en zirve asrını yaşamıştır. Sultan aynı zamanda İmam-ı Rabbani hazretlerinin oğlu Muhammed Masum Faruki’nin talebesidir. Muhammed Masum Faruki hazretlerinin oğlu Seyfeddin Faruki sultanın yanında bir müddet bulunmuş ve ona çok şey öğretmiştir.

Sultan Alemgir Evrengzib’den sonra oğlu Bahadır (Kutbuddin) tahta geçmiştir. Zamanla devlet zayıflamış ve İngilizlerin Ekber Şah zamanında aldıkları ticari imtiyazları aynı zamanda siyasi olarak kullanmaya başlamaları neticesinde, sonra gelen hükümdarların özellikle II. Ekber Şah ve Bahadır Şah’ın idari pek bir yetkileri bulunmuyordu. 1857 senesinde gerçekleştirilen isyanı bahane eden İngilizler tüm Hindistan’ı kendi idareleri altına aldılar. Son sultan Bahadır Şah’ı Rangun’a sürdüler.  Kraliçe Viktorya aynı zamanda Hindistan İmparatoru unvanını da almış oldu. Çıkan ayaklanmanın bilançosunu da Hindistan halkına ödettiler.

Hindistan İmparatoru ünvanlı, Kraliçe Viktorya (Lahor müzesi)
Gandi pasif direnişi ve yaptığı eylemlerle toplumda İngilizlere karşı bir duruş sergiledi ve farkındalık oluşmasını sağladı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra sömürge mantığını değiştiren büyük devletlerin bıraktıkları yerlerde teker teker yeni devletçikler kuruluyordu. Cinnah yeni kurulacak devlette Hindu hakimiyetinin fazla olacağını düşünerek devamlı ayrılma propagandası yapmıştı.  1947 senesinde müslümanların yoğun yaşadığı yerlerde ayrı bir Pakistan devleti kuruldu. Fakat bölünme hattının belirlenmesi esnasında çok kan döküldü. Gandi ise 1948 senesinde fanatik bir Hindu tarafından öldürüldü.

Gandhi, yürüyüş esnasında (Kaynak: internet)

Muhammed Ali Cinnah ve Fatıma Cinnah (Lahor Müzesi)
Müslümanlar bir kez daha bölünmüş ve kendi aralarında da bölünmenin cezasını çekiyorlardı. Pakistan izlenimlerinde anlatmaya çalıştığım hazin tablo Hindistan müslümanları için de bir miktar geçerli. Kendilerini yeni yeni toparlamaya gayret eden Hindistan’da yaşayan müslüman nüfus yoğunluğu Endonezya’dan sonra ikinci sırada.

İngiliz Hindistanı

Hindistan büyük nüfusu ve yabancı işgaller, askeri yönetimlere sürüklenmemesi sebebiyle gelişmektedir. Ekonomik bir dünya gücü(!) olma adayıdır. 

Yorumlar